“Maneviyat”

allah

Dün evimizden ilk defa bir cenaze çıktı!

Nasıl tarif edilir, nasıl anlatılır bilmiyorum ama şu an sadece yazma ihtiyacı hissediyorum. Dedemi kaybettik. Uzun ve iyi bir hayat yaşadı, belli ki zamanıydı artık ama yine de hiç bir zaman konduramadık. Zor geldi, acı geldi bize!

Son anında tüm ailesi -ki ayarlasak denk getiremezdik, yurt dışında olan, şehir dışında olan torunları, çocukları – kadro ne bir eksik ne bir fazla tam tekmil bir aradaydık. Beklemiyorduk ama Allah hepimizi tam kadro bir araya getirmişti işte o gün, ilahi güç bu.

Uzunca bir zamanını sağlık problemleriyle boğuşarak geçirdi dedem. Sanırım son 21 yılını! Değişen kalp damarları, kalp kapakçığı ve takılan kalp piliyle uzunca bir süre gayet güzel idare etti ama kullanmak zorunda olduğu ağır ilaçlar sonucu iflas etmeye başlayan diğer organların her seferinde birinin arıza çıkartmaya başlamasıyla son dönemler zor ve acılı geçti. Yaklaşık son 6 yılını ise iflas eden böbrekleri yüzünden diyalize giderek geçirdi. Bünye artık ben yoruldum, bırak beni git dedi ruhuna belli ki!

Dedem, Avrupa görmüş, uzun yıllarını yurt dışında geçirmiş, modern düşünmesine rağmen hiç bir zaman maneviyatını kaybetmemiş, ailesini bir arada tutmak için çok çaba sarfetmiş namazında niyazında iyi bir adamdı. Çok sevdiğimiz, her gün mutlaka “Naber dedeee?” diye kapıdan selam ettiğimiz dedem artık yok maalesef.

Namazında niyazında olmasına rağmen, mini giymeme kızmaz, ne güzel olmuşsun “Aşum” der, ola ki yırtık pantalonla yakalandım “çıkar onu”bir daha görmeyeceğim diye kızardı! Nedense bir tek yırtık pantalonlarıma takmıştı kafayı… Diyalizdeki arkadaşlarına, hemşirelere “benim bir torunum var, porselen bebek gibi, al koy karşına izle” diyerek anlatırmış arkamdan beni 🙂

Cebinde mutlaka şekeri, sakızı olur gördüğü herkese verir gülümsetirdi. Bahçesinde kediler, köpekler, kuşlar her zaman beslenirdi… O bahçe yüzlerce kedi, binlerce kuş gördü… Her zaman kedilerimi sorar, arada yanına götürür sevdirirdim, bayılırdı onlara… Hayvanları çok severdi dedem. Biz de onun sayesinde şimdi elimizden geldiğince sokak hayvanlarını besliyoruz her zaman bahçemizde.

En büyük korkum anneme bir şey olmasıydı! Eğer dedeme bir şey olursa annem dayanabilir miydi? Dedem, tek kızı olan anneme çok düşükündü ve onu bir gün görmemeye dayanamazdı. O yüzden annem hemen yan bahçeye taşındı. Annem, her sabah erkenden 5-6 gibi dedeme gider, kahvaltısını yaptırır, ilaçlarını verir, yıkar giydirir diyalize gönderirdi.

Annemin hemşire olması dedem için büyük bir şanstı aslında. Yapı itibariyle panik bir insan olan annemin gece telefon çalınca korkudan beti benzi atardı her seferinde, acaba dedene bir şey mi oldu diye! Ben de hep anneme bir şey olacak diye korkardım, ya dedemi kaybedersek annem ayakta kalabilecek miydi! Ben de hep bu yüzden büyük korkular yaşardım her seferinde içten içe, annemsiz kalma korkusunu.

Annem, eve üstünü değiştirmek için geldiğinde dedemi hastaneye götürmeleri gerektiğini anlardık… Ama pazar gecesi ayağına bir pantalon çekmek için eve geldiğinde bize tek söylediği şey “Aysunum sakin olun, paniklemeyin dedenin solunumu durdu, 112’yi aradık!” demesiyle aslında annemin ne kadar da hazır ve kriz durumlarında kontrolu eline alabilecek kadar güçlü olduğunu farkettim.

Apar topar yanına gittiğimizde, çene cerrahı olan dayımın oğlu kalp masajı yapıyordu kendisine ama tabii artık bitmişti her şey. Gidip elini tuttum, bırakmıştı artık kendisini! Bir iki dakika içinde gelen Acil 112 ile hemen hastaneye götürdüler. Orada kalp masajıyla 2 kez hayata döndürdürmüşler ama kalp ve bünyenin, kalbindeki pile rağmen devam edecek gücü yoktu artık maalesef. Herkes elinden geleni yaptı, kimsenin içinde keşke şunu da yapsaydık diyebileceği hiç bir olasılık bırakılmamacasına her şey gerektiği gibi yapıldı ve denendi.

Annem ve anneannem, ikisi de tahmin ettiğimden çok daha kontrolluydüler. Anneanem çok ağladı ama güçlüydü… Anneannem de açık kalp ameliyatı geçirmişti, o da çok iyi değildi ama dedeme göre gücü daha yerindeydi.

Dedemin vasiyetini anlattı. Nerede nasıl gömülmek istediğini, köyündeki cenazesinin hangi kardeşinin kapısından kalkacağından mezarlıkta kimin yanına (benim hiç bilmediğim, hiç tanımadığımız teyzemizin, annem daha doğmadan bebekken ölmüş olan teyzemizin yanına) gömülmek istediğinden tutun da o an aklımıza gelmeyecek tüm detayları bir bir hayat arkadaşına yani anneanneme vasiyet etmiş dedem ölmeden önce.

Cenaze, hastane morgundan alınıp, islami usüllere uygun olarak yıkandıktan sonra sonra eve getirildi. Burada kılınan cenaze namazından ve alınan helallikten sonra bir de köyünde aynı tören yapıldı. Konu komşu saolsun! Cenaze aracının ayarlanması, sela verilmesi, belediye anonsu gibi detayları o üzüntüyle biz belki de unutulacaktık. Maneviyatın ve dostluğun ne olduğunu işte bu noktada çok iyi anladık. Komşuluk gerçekten de önemli bir kurum.

Cenazenin başka bir şehre nakledilip orada defnedilmesi ardından tekrar Kocaeli’ye dönecek olmamız nedeniyle, yengemlerin helva kavuracak ve uzaktan taziye için gelecek misafirlere ikram edebilecekleri hiç bir hazırlığının bulunmaması kara kara düşündürmeye başlamıştı hanehalkını.

Belediye, ki gerçekten bu konuda inanılmaz bir hizmet anlayışıyla, 50 kişilik yiyecek, içecek, helva ve lokum gibi detayları kapımıza kadar göndermiş saolsun. İnanamadık! Her şeyi sıcak ve tertemiz bir sunumla kapımıza kadar getirmişler.

Komşulara emanet ettiğimiz evimize döndüğümüzde, bayanlar ortalığı derleyip toparlamış, belediyenin gönderdiği helva yetmezse diye yine helva kavurmuşlar. Erkekler de bahçede bekliyordu bizi! Bomboş bıraktığımız aile apartmanı olan binamıza, dayımın iş yerine sahip çıkmışlardı. Komşuluk böyle bir şeymiş demek ki. Benim üst kat komşum, çılgın Şaziye teyzemiz bile mezarlığa kadar bize eşlik etti nakil sırasında. Hiç yalnız bırakmadılar bizi.

Doğum günümden beri hasta olmam ve hala tam ayağa kalkamamış olmam ve enerjimin artık son damlasıyla hareket ettiğimi farkeden annem ve anneannemin onca acısına rağmen bana iş yaptırmamaları da gözümden kaçmış değil. Hatta cenaze namazına kadar ve nakil için gelecek olan cenaze arabası gelinceye kadar, anneannem beni kendi yatağına yani dedemin yattığı tarafın tam yanına yatırıp uyuttu.

Hayatımda ilk defa bir ölü gördüm ben! İlk defa bir ölüye dokundum ve ilk defa ailemden birinin cenazesini kaldırdık. Önceden hayal bile edemediğim, olursa da panikleyip korkacağımı düşündüğüm bütün bu durumları büyük bir metanetle, olgunlukla ve sakinlikle karşılayıp, kabullenip, dedemin yüzünü kefeni içinde görüp, ona dokundum ve mis gibi gül suyu kokusunu içime çektim.

Ölümün huzurunu farkettim, üzülmek yerine giden için aslında mutlu olmam gerektiğini anladım. Eninde sonunda ben de gidecektim sonsuzluğa, geldiğim yere yani Allah’a dönecektim!

Huzur içinde uyu dedem! Bu torunun seni çok özleyecek!

Aysun CAN

SEVGİLİ GÜNLÜK